Babaların ve annelerin vazifelerini aksatmaları ve evlâtlarına gerekli mânevî eğitimi vermemeleri neticesinde göz nûru yavrularımız, kötülüğe teşne olan medyanın çocuğu olarak maddeci bir zihniyetle büyümektedir. Onları âdeta televizyon emzirmekte, s
Click for MoreÇin zulmü altında Uygur Müslümanları
Çin zulmü altında Uygur Müslümanları
Hayrettin karaman
Kökenleri Oğuzlara dayanan Uygurların İslam’la tanışması miladî dokuzuncu asrın ilk yarısında olmuştur. Rivayete göre 932 yılında Karahanlılar döneminde, Karahanlılar devletinin prenslerinden ve Karahanlı hükümdarının üvey oğlu Satuk Buğra bir gece rüyasında Peygamberimizi görür; Peygamber Efendimiz (s.a.) kendisini İslama davet eder, sabah uyandığında de Müslüman olur. Abdülkerim ismini alan Satuk Buğra, Kaşgar’da bulunan 300 Budist tapınağını camiye çevirir. Daha sonra Tarım bölgesindeki Uygur şehirlerine seferler düzenler ve bu bölgelerin de Müslüman olmasını sağlar. Bu dönemde Türkistan’daki Türk kavimlerinin büyük bir kısmı İslam dinini kabul ederek “İslam Medeniyeti” içerisinde bütünleşmişlerdir. Bununla beraber Uygur Medeniyeti, İslam Medeniyeti ile birleşerek “Uygur İslam Medeniyeti” adı verilen tarihi gelişme süreci başlamıştır. Bu dönemde Kaşgar şehri Karahanlı sülalesinin dini, siyasi ve kültürel merkezi olarak tarihe geçmiştir.
Gel zaman git zaman komünist Çin işgaline maruz kalan Doğu Türkistan’ın imdadına yetişecek bir devlet ve kurum mevcut değildir; çünkü BM teşkilatının hal-i pür melali malumdur; dünya beşten büyük olmasına rağmen Güvenlik Konseyi de beş iri devletin elinde zulüm merkezi haline gelmiştir. Bütün dünyada zulme, Allah rızası için karşı çıkacak tek topluluk İslam ümmetidir, ama ne yazık ki o da ümmet olmaktan çıkmış, ulus devletlere bölünmüş, ulusal egoizmi veya zaruretleri dinin emirlerinin önüne geçirmiştir.
Durum bundan ibaret olduğu halde niçin Uygurlara Çin zulmü hakkında yazmak gerekiyor?
Çünkü ümidi kesmemek, tarihe not düşmek ve duyan kulaklar, sızlayan vicdanlar aramak her zaman faydalıdır, gereklidir.
Bu münasebetle kendisini tanımak ve konuşmalarını dinlemek imkânı elde etmişliğim olan merhum İsa Yusuf Alptekin’i rahmetle anıyorum.
1901 yılında Doğu Türkistan’ın Kaşgar vilayetine bağlı Yenihisar kazasında doğan İsa Yusuf Bey, 1947 yılında Doğu Türkistan Hükümeti’nin başkanlığı Türklere verildiğinde hükümetin genel sekreterliğine getirildi. Bir yıldan fazla kaldığı bu görev esnasında, milliyetçi, anti-emperyalist ve anti-komünist politikalar sebebiyle, Rusya’nın ve Çin’in tepkilerini üzerine çekti. 1949’da Çin’in Doğu Türkistan’ı işgali ile birlikte o günkü Hindistan’ın Keşmir eyaletine iltica etti.
1954 yılında Türkiye’ye geçti. Türkiye’ye gelir gelmez İstanbul’da Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti’ni kurarak, bundan sonraki faaliyetlerini Doğu Türkistan davasının dünya kamuoyuna anlatılmasında yoğunlaştırdı. Yabancı ülke yöneticileri nezdinde olduğu kadar Türkiye hükümetleri nezdinde de Doğu Türkistan davasının anlatılması için mücadele verdi. Parti liderleriyle görüştü. Başbakan ve cumhurbaşkanlarıyla görüştü. Doğu Türkistan Türkleri’nin durumunu bütün dünyaya anlatmaya devam etti. Bütün ömrünü bu konuya vakfetti ve 17 Aralık 1995 gecesi vefat etti.
Bu değerli insandan çok çok şey dinlemiştim. Onun şu cümlesi hâlâ kalbimi acıtır: “Biz Türkiye’nin ayağına batacak bir dikenin gözümüze batmasını tercih ederiz!”
Çin, Uygur Müslümanlarına neler yaptı?
Sayın Akif Güngör bir yazısında, Öğen Köyü’ndeki çiftçi Uygur Türkü Niyazem’in Çin’deki “zorunlu doğum kontrolü” hikâyesini şöyle anlatıyor:
Çin “her ailede bir çocuk” politikasıyla halen uyguladığı Türk nüfusu azaltmaya yönelik yeni projeler geliştirmişti. Ailelerin kaç çocuk yapacağı yakın takip altındaydı. Hoten ilinin Karakaş ilçesinde genç annelerin ancak %41’ine anne olma izni verilmişti. Bunu takip için 735 Çinli memur atanarak, Aksu’ya bağlı Toksu ilçesinde de hamile Türk 846 anne mecburi kürtaja zorlanıyordu. Bunlardan 17’si hayatını kaybetti. Doğan bebekler ise Çinli kaymakamın emriyle küvette boğularak öldürülüyordu. İşte Niyazem bütün bu işkencelerden kaçarak üçüncü bebeğini zor şartlar altında da olsa dünyaya getiriyor. Ancak 1200 dolar cezaya çarptırılıyor gıyabında. Çinliler bunu tahsil için Niyazem’in evindeki bir inek, 2 eşek, 12 koyun ve bahçedeki ağaçları keserek satıyor, devletten kiralanan 7 dekar toprak da elinden alınıyor.
Ve şöyle devam ediyor:
11 Ekim 1949’da ata yurdumuz Doğu Türkistan işgal edildi ve kitle halinde katliamlar yapıldı. Göçler başladı. Doğu Türkistan Lideri İsa Yusuf Alptekin bunlardan biriydi. Liderlik yaptı yıllarca ve sonra Türkiye’de yaşadı. Bugün ülkemizde 3 milyon kadar Doğu Türkistanlı var.
01.12.2017
“Endişe veya korkudan ziyade güven duygusu hayatı yaşanabilir kılacaktır” İnsanların sahip olduğu bütün imkân ve yeteneklere rağmen temelde zayıf varlıklar olduğunu belirten Başkan Erbaş, “Karamsarlık, korku ve endi
Click for More“İnsanlar için yapılmış ilk ev, Mekke’de inşa edilen, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olan Kâbe’dir. Orada apaçık deliller, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye gücü yetenin Kâbe’yi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde
Click for MoreDoğu Türkistan’da Çin zulmü altında yaşayan Uygur müslümanları herşeye rağmen dinlerine bağlı kalmaya çalışıyor ve bunu, bir gün bağımsızlıklarına kavuşmanın ve kendileri olarak yaşamanın yegâne şartı olarak görüyorlar.
Click for MoreDoğu Türkistan davasının anlatılması için mücadele verdi. Parti liderleriyle görüştü. Başbakan ve cumhurbaşkanlarıyla görüştü. Doğu Türkistan Türkleri’nin durumunu bütün dünyaya anlatmaya devam etti. Bütün ömrünü bu konuya vakfetti ve 17 Aralık 1995
Click for Moreİnsan, yaratılışı gereği toplumsal bir varlıktır. Toplumun bir parçası olarak hayatta varlığını sürdüren insan; nasıl yaşayacağını, nasıl davranacağını çocukluktan itibaren öğrenerek büyümektedir. Bu
Click for MoreCennete giden yolda ilerleyebilmenin şartı ibadettir, salih ameldir. İhlasla kılınan namaz, samimiyetle tutulan oruç, hac, zekât, kurban nasıl birer ibadetse, sırf Allah rızası gözetilerek yapılan her güzel iş de bir ibadettir. Anne-babamıza, eşimize
Click for More