ÇOCUKLARIMIZI KENDİ ŞEREF VE HAYSİYETİMİZE GÖRE YETİŞTİRMELİYİZ
Babaların ve annelerin vazifelerini aksatmaları ve evlâtlarına gerekli mânevî eğitimi vermemeleri neticesinde göz nûru yavrularımız, kötülüğe teşne olan medyanın çocuğu olarak maddeci bir zihniyetle büyümektedir. Onları âdeta televizyon emzirmekte, saçlarını televizyon şekillendirmekte, duygu ve hayallerini televizyon belirlemektedir. Böyle olunca anne-babaya, sadece onların isteklerini yerine getirme uşaklığı düşmektedir.
Hele televizyon, internet vesâire imkânlarıyla kötü program ve ahlâk dışı çukurlara düşen çocuklarımızın durumları, içler acısıdır. Yürekleri parçalayan bu hâllere râzı olmak, anne ve babalar için hesabı verilemeyecek bir azap sinyalidir. En basitinden Müslüman bir çocuk, ne esef vericidir ki, birçok yerli-yabancı sporcu ve artistlerin hayat hikâyelerini dahî ezberleyip onları örnek alıyor, onlara benzemek için çırpınıyor.
Ancak hakîkat ve saâdet yolunun rehberleri olan peygamberlerin isimlerini bile bilmiyor, onları tanımıyor, onların güzel ahlâkına yabancı olarak büyüyor ve onlar hakkındaki Kur’ânî mesajlardan ibret alamıyor. Bu hazin gerçeğin mânâsı, çocuklarımızı biz değil, yabancılar eğitiyor demektir. Yani maddesini büyütme yükü anne-babalara, ruhlarını yönlendirme ise yabancılara ait oluyor.
Külfeti anne-babalar çekiyor, menfaati yabancılara kalıyor. Onlar bu kültür ve eğitim galibiyetini ellerinde tuttukça bu hâl, yarın onlar tarafından bize karşı başka galibiyetlere kadar gider, Allah korusun. Onun için evlâtlarımızı çağın en amansız kültür savaşları ve eğitim kavgaları arasında eğitmede tarih önündeki imtihanımızı yine başarıyla mühürlemeliyiz. Kendi şeref ve haysiyetimize göre onları yetiştirmeliyiz. Ruh dünyasından giyim kuşama kadar evlâtlarımız, kendi kök ve gövdeleri üzerine yeşermelidir.
İNSANLIK HAYSİYETİNE UYGUN GİYİNME KAİDELERİ
İslâm, insanlık haysiyetine uygun giyinmeye dâir bâzı kâideler getirmiştir. Bunlardan biri, kıyâfetin vücut hatlarını ortaya çıkaracak derecede dar veya şeffaf olmamasıdır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hazret-i Âişe’nin kardeşi Esmâ’nın ince bir elbise giydiğini görünce, başını çevirmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Ey Esmâ! Bülûğa erdikten sonra kadınların, -yüzüne ve eline işaret ederek- şu ve şundan başka bir yerinin görülmesi doğru olmaz.” (Ebû Dâvûd, Libâs, 31)
Bu husus, İslâm’ın kadınlık şeref ve haysiyetini rencide eden davranışları engellemek için koyduğu temel kâidelerdendir. Kadınların yaratılış itibariyle sahip oldukları bu fazîlet ve şerefe gölge düşürmemek de kadın-erkek iki tarafın birlikte ve titizlikle riâyet edecekleri hususlardan birisidir.
Diğer taraftan bülûğ çağına ulaşmadan önce, erkek ve kız çocuklarının odalarını ayırmak da çocuklarımızın mânevî olgunlaşmaları ve şahsiyetlerinin oturması için dikkat edilecek hususlardan birisidir.
[1] Bu hadîsi, Gönenli Mehmet Efendi, bir hâfızlık cemiyeti vesîlesiyle zikretmiştir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yayınları, 2013